Yrd.Doç.Dr Belkıs Konan'ın 8 Mart Sunumu

TÜRK HUKUK TARİHİNDE KADIN HAKLARININ GELİŞİMİ

Günümüzde tüm insanlar için vazgeçilmez temel haklar vardır. Bütün uluslar arası belgeler, anayasalar ve kanunlarda eşitlik ilkesi esas alınmıştır. Tüm insanlar özellikle kadınlar ve erkekler eşittir. Bu nedenle temel haklar kadın hakları, erkek hakları, çocuk hakları ve zenci hakları gibi ayrı ayrı haklara ayrılmaz. Hepsi insan hakları kavramı içinde yer alır. Böyle olmakla beraber yine de kadın hakları diye bir ayrım, kadınlara değer veren en uygar ve gelişmiş ülkelerde bile sürekli olarak gündemdedir. Çünkü kadın erkek eşitliği genelde teorik alanda kalmaktadır.

Kadınların erkeklerle eşit haklara kavuşması uzun bir evrim sürecinde olmuştur. 20. yüzyıla gelinceye kadar kadınların siyasal ve toplumsal hayattaki rolleri kapalı ve sınırlıdır. Kadınların, toplumun kendisine biçtiği ev hanımlığı, annelik rolleri dışında kamusal hayata girerek haklarını kazanması ancak demokrasi, insan hakları, eşitlik kavramlarının gelişmesi sonucunda ve bunların doğal bir uzantısı olarak gerçekleşmiştir. Modern toplumlarda gündelik hayatın kamusal alan ve özel alan şeklinde ortaya çıkan ayrımı kadınları ve erkekleri sahip oldukları hak ve yükümlülükler açısından da faklılaştırmaktadır. 18. Yüzyılda başlayan 19 yüzyılda ivme kazanan kadın hareketleri dünya genelinde Anayasacılık hareketleri ile birleşince Avrupa da 3k olarak ifade edilen kilise, mutfak ve çocuk” anlamına ( Kirche, Küche, kinder) üçlemesinin dışında kadınların sosyal hayatta varlığı sağlanmıştır.

Kadın hakları Atatürk devriminin temelini oluşturması, demokratik hayat tarzını getirmesi, kadının çağdaş toplumlardaki yerinin belirlenmesi açısından Türkiye için ayrı bir önem taşımaktadır. Çünkü Türk kadını medeni ve siyasi haklara Cumhuriyet dönemiyle kavuşmuş çağdaş dünya kadınları ile aynı seviyeye gelmiştir.

Ben konuşmamda tarihten günümüze Türk kadınının durumunu ve haklarının gelişme aşamasını anlatmak istiyorum. Türk hukuk tarihinde kadının hukuksal durumunu üç ayrı dönemde incelememiz gerekir.

I-I. Dönem:Eski Türklerde Kadının Hukuki Durumu

Orta Asya’da kadının erkekle her alanda eşit olduğunu söyleyebiliriz. Hun egemenliğinin sürdüğü devirlerde Hun devletini Hakan ve Hatun birlikte yönetirlerdi. Halktan olan Hun hatunları erkeklerin yanında dövüşebilmek için iyice eğitilirler. 8. Yüzyılda Orhun kitabelerinde Türk kadınından saygı ile bahsedilmektedir. Eski Türk ailelerinde bir kız evladın dünyaya gelişi diğer topluluklarda olduğu gibi mutsuz veya şerefsiz bir olay sayılmaz.,aksine bazı kadınlar bir kız evlat sahibi olmak için Tanrıya yalvarmalarını Oğuz prensesinden dilerlerdi. Orhun Kitabelerinde “Devleti idare eden Han” ve “Devleti bilen Hatun” sözleri birlikte geçerdi. Kitabelerde Hakanın karısının kocası ile birlikte Türk toplumunun başına indiği anlatılır. Türk hükümdarları yabancı elçileri kabul ettikleri zaman eşleri de resmi olarak kabulde hazır bulunur. Sağda bulunan Hakan ve solda yer alan Hatun ile tanıştırılırlardı. M.S. 981’de Çin imparatorunun Güney Uygur hükümdarı Aslan Han a yolladığı elçinin kabulünde Hanın eşi ve çocukları da hazır bulunmuştur. Kadın aile içinde erkek ile eşit haklara sahipti. Bu devirde kadının kocası Hakan yanında devlet idaresine katıldığı hatta bazen devleti tek başına yönettiği bile olmuştur. Kadına Türkan veya Bilge Hatun sıfatları verilmiştir. Emirnameler fermanlar “Hakan ve Hatun buyuruyor ki” şeklinde çıkarılırdı. Yine tarihte ilk olarak Türk kadınlarının devlet başkanlığı yaptığını biliyoruz. Cengiz yasalarında senelik kurultaylarda kadınların da yer aldığı yazmaktadır. VII. yüzyılda, Uygur Hakanının annesi Uluğ Hatun, davalara bakıyor, anlaşmazlıkları çözüyordu. Bunların dışında evli kadın kutsal sayılır ve evli kadına tecavüz edenler ölüm cezası ile cezalandırılırdı. Genç kızlar kendisi ile evlenmek isteyen erkeklerle düelloya girer ve yendikleri erkek ile evlenmezlerdi. Eski Türklerde eş tektir. Hükümdarların Kuma adlı odalıkları gerçek eş niteliği taşımazlardı. Bunların yasal ve bir sıfatı da yoktu. Çocuklar kumaları anne diye değil teyze diye çağırırlardı. Kumaların oğulları hakan olamazlar. Kadınlar kapanıp örtünmezdi. Ziya Gökalp’e göre eski Türkler demokrat ve feministti. Zaten demokrat olan toplumlar feminist olur. Şamanizm dininde kadının kutsal oluşu, şamanların kadınlara benzemek için kadın elbisesi giymeleri, saçlarını uzatıp seslerini inceltmeleri bıyık ve sakallarını traş etmeleri onların da feminist olmalarına yol açmıştır. eski Türk toplumlarında kadının durumunu” eski kavimler arasında hiçbir kavim Türkler kadar kadın cinsiyetine hak vermemiş ve saygı göstermemiştir” cümlesiyle özetlemiştir.

II: Dönem: Osmanlı Devletinde Kadın Hakları:

Türkler 7 ile 11. yüzyıllar arasında kalan 400 yıllık bir süreç içinde İslamiyeti kabul etmişlerdir.

İslamiyet dini ortaya çıktığı devir ve coğrafya açısından kadın hakları konusunda bir çok yenilik getirmiştir. Özellikle Cahiliye döneminde Arap yarımadasında kadınların hukuki açısından hiçbir güvencesi yoktu. Arap kadınlarının toplumsal durumunu düzelttiği, onlara bir takım haklar tanıdığı kuşku götürmez bir gerçek. Çünkü İslam’dan önce Arabistan da kız çocukları diri diri gömülüyor erkekler istedikleri kadar kadınla evlilik yapabiliyordu. Evlenme, boşanma mirastan pay alma hakkından yoksundu. İslam dini o zamanın Arap toplumu için radikal sayılabilecek düzenlemeler yapmıştı. Çok eşlilik sayıca sınırlanmış, tek-eş önerilmiş, kız çocukların öldürülmeleri yasaklanmış, mirasın babadan oğla geçmesi geleneği yerine kadınlara da erkeğe düşen mirasın yarısı kadar pay verilmişti.

Öte yandan İslamiyet diğer dinler göre de kadın hakları konusunda oldukça ileri düzeydeydi. Şöyle ki, bu kutsal dinde yediği elma ile insanın cennetten kovulmasına neden olan kadın cezalandırılmalı, daha doğrusu günahının bedelini ödemelidir. Bu da kadının toplumsal hayattan çekilerek eve kapanmasını gerekli kılmıştır.

Ortaçağ Avrupa’sında kadın, insandan çok, erkeğin istediği zaman dövüp her türlü eziyet yapabileceği, en ağır cezalara çarptırılabilecek bir obje olarak algılanmış. Kilise ve hukuk bu duruma seyirci kalırken çoğu zamanda bu adaletsizliği doğal ve gerekli görmüştür. Öyle ki, ortaçağ Avrupa’sında, kocasının attığı tekme sonucu çocuğunu düşüren bir kadın sırf çocuğunu düşürdüğü için yakılarak öldürülüyordu.

Yahudilikte erkekler ellerini göğe kaldırarak “Tanrım sana şükürler olsun ki beni kadın yaratmadın” şeklindeki sözleri de İslam’ın kadına verdiği değer konusunda bize ışık tutmaktadır.

Genel görüş İslamiyet’ten sonra Türk toplumunda kadının sosyal hayatta hiçbir etkinliği olmadığı yolundadır. Ancak bu görüşün % 100 doğru olduğu söylenemez. Selçuklu ve Osmanlı devletinde hastane, medrese yaptıran, vakıf kuran birçok kadın vardır. İslamiyet doğduğu ortamın etkisi ile önce o yöre için kurallar getiriliyordu. Kızların öldürülmesi yasaklanıyor, evlenme ve boşanma belli kurallara bağlanıyordu. İslamiyet ilk kez miras hakkı ve mal edinme halı kadına tanınmış, kadına kocasına itaat zorunluluğu getirilirken, kocanın da karısına iyi davranma yükümlülüğü getirilmişti. Fakat sonraları, Arap, Fars, ve Bizans etkisi ile İslam dini ve İslam’daki kadın hakları değişikliğe uğramıştır. Sosyal yapı ile birlikte farklılaşan dini inançlar kadını etkilemiş İran’da Babaerkil aile sistemi ve Zerdüştten etkilenen esinlenen olumsuz kadın sembolü Türk toplumuna da sokulmuştu. 15. Yüzyılda Bizans ve İran’dan gelen Harem kavramı Osmanlıda kurumsallaştı.

Tanzimat’a kadar olan dönemde: çıkarılan bazı fermanlarla kadınların toplumsal yaşamlarına kısıtlamalar getirildiğini de görmekteyiz. Örneğin 1610 yılında kadınların erkeklerle aynı sandala binmeleri yasaklandı. 1603’te kaymakçı dükkanlarına girmeleri, 1787 de mesire yerlerine gitmeleri yine 1828 yılında ince kumaştan ferace giymeleri yasaklanmıştı. Bu örnekler kadınların hangi baskılar altından gelerek günümüzdeki statüsünü elde ettiğine ışık tutmaktadır. Ancak bu fermanların bölgesel nitelikte olduğunu ve daha çok şehirlerde yaşayan kadınlar için çıkarıldığını hatırlatmak gerekir. Çünkü, Anadolu da yaşayan köylü Türk kadını şehirlerde yaşayanlardan çok daha özgür hareket etmiştir.

Osmanlı İmparatorluğunda kadın hakları ile ilk tartışmalar Tanzimat Fermanının ilanından sonra olmuştur. Tanzimat-ı Hayriye her ne kadar kadınlar için yeni bir hüküm getirmemişse de yarattığı yenilik ve batılılaşma ortamı kadınlara da bazı hakların verilmesini düşündürmüştür. Aydınlar kadını toplum içinde etkili bir hale getirmek için özellikle eğitim konusu üzerinde durmuş ve Avrupa’da kadına tanınan hakların Osmanlı kadınlarına da tanınması için çaba göstermişlerdir. Bu dönemde çıkarılan bazı gazete ve dergilerde kadının durumunun iyileştirilmesi ile ilgili yazılar yazmışlardır. Onlara göre İslamiyet Müslüman kadına Batıdakinden daha fazla hak vermiş olsa da toplumda kadına biçilen rollerin buna izin vermediği kabul edilmiştir. Bu dönemde çıkarılan 1858 tarihli Arazi kanunnamesi ile ölen babanın mülkünden kızına pay verilmesi evlenen kızlardan gelinlik vergisinin kaldırılması şeklinde yeniliklere gidilir. Şinasi, toplumdaki bu gelişmeyi Şair evlenmesi adlı piyesinde kadınların eşlerini seçebilme hakkının verilmesi ve karşılıklı görüşüp anlaşmaya yer verilmesi konusunu işler ayrıca daha da önemlisi görücü usulü ile dalga geçer.

Meşrutiyet döneminde: kadınların basında seslerini duyurmaya ve gazeteler dergilerle haklarını sorgulamaya başladılar. Bunlar arasında en çok tanınanlardan biri olan Terakki gazetesinde Batıdaki kadınların haklarından ve siyasi hak talep etmelerinden söz edilerek Osmanlı kadınlarının da artık bu talepte bulunmaları isteniyordu. (1862) .Basın yolu ile kadınlar çok farklı alanlarda aydınlatılmaya başlandı..1895 yılında kadınlara mahsus gazete çıkarılmıştır Bu dönemde 1859 yılında önce Sultanahmet kız Rüştiyesi eğitime başlamış, 1869 yılında kızlar için Sibyan mekteplerine devam zorunluluğu getirilmişti. (yaşları 6-11 olan kız çocukları için) II. Meşrutiyet ile eğitim olanakları daha da genişlemişti. I. Dünya savaşı sonunda erkek nüfusu azalınca kadınların çalışma hayatına atılma zarureti doğmuş, kadınlar hastaneler, postanelerde, tekelde, ve telefon şirketlerinde çalışmaya başlamıştır. Gelişen feminist akımın en büyük taraftarı da kuşkusuz Jön Türkler olmuştur.

Kadın dernekleri II. Meşrutiyetin ilanından sonra daha çok yayılarak toplumda kadın hareketi başlatmışlar, İttihat ve Terakki partisinin kadını parti politikası içine almasıyla da bu hareket ivme kazanmıştır.

Kadın derneklerinin topladığı paralar yine kadınların eğitiminde ve kadın haklarını savunma yolunda kullanılmıştır. 1913 yılında kurulan “Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti” (Osmanlı Kadınının Hakkını Savunma Derneği) kadınlar Dünyası adıyla yayınladığı dergide kadın sorunlarına değinerek Osmanlı kadınının toplumsal hayatta etkin rol oynaması için çaba göstermiştir. Derginin özellikle kadınların seçme ve seçilme hakkını gündeme aldığını biliyoruz.

III.Dönem: Cumhuriyet Döneminde Yapılan Hukuki Düzenlemeler

Kurtuluş savaşında erkeğin yanında cephede yer alarak toplumsal hayatta var olduğunu fiilen ispatlayan kadınlarımız için Atatürk sosyal ve siyasi hayatta hak ettiği yeri sağlayabilmek açısından bir çok reform gerçekleştirdi.

1924 yılında Tevhid-i Tedrisat kanunu ile tek ve laik, modern bir eğitim sistemi kurularak her iki cinsin eşit öğrenim olanaklarından yararlanması sağlandı.

1926 yılında yürürlüğe konan Türk Medeni Kanunu Türk kadınını asırlarca üzen çok karılı evlenmeye son verilmiş, kadın yeni medeni haklara sahip olmuştur. :

-Daha önce birden fazla kadınla evlenebilen erkek bundan sonra resmi nikahla ve tek kadınla evlenebilecek;

-Karıya da kocasını boşayabilme hakkı getirilmiş;

-Velayette ana-baba eşit tutulmuş;

-Evlenmede kadın ve erkeğe yaş sınırı getirilmiş;

-Yetkili makam ve karşılıklı rıza ile evlenebileceği esası zorunlu olmuş;

-Evli kadın kocasının iznini bile almadan mal edinebilecekti

-En önemli değişikliklerden biri de miras hakkından yararlanmada ve şahitlikte kadın ve erkeğin eşit tutulmasıydı. Daha sonra bu yenilikleri kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınması izledi. 1930 yılında kadınlara belediye seçimlerine katılma hakkı tanınmıştır. 1933 yılında Köy Kanununun 20. ve 25. maddelerinde yapılan değişikliklerle kadınlara köyde muhtar ve ihtiyar kuruluna seçme ve seçilme hakkı verildi. 5 Aralık 1934 günü, 1924 Anayasasının 10 ve 11. Maddelerinde yapılan değişiklikler ile genel seçimlerde de seçme ve seçilme hakkı verilmiştir. Buna göre kadın erkek 30 unu bitiren her vatandaş mebus seçilebilecek, 22 sini dolduran her Türk mebus seçebilecektir.

Tüm bu yeniliklerin güvencesi ise Cumhuriyetin dayandığı temel ilkelerden biri olan ve bugün en çok saldırıya uğrayan laiklik ilkesinin kabul edilmesidir.

Cumhuriyet kadını bugün ne durumdadır sorusuna cevap vermek için bazı rapor ve bilgilere göz atmak yerinde olacaktır. 2010 yılı Dünya Ekonomik Formunun yıllık raporuna göre:

Türkiye’de çalışan dört kişiden sadece 1’i kadın. Ülkenin yönetim kademelerindeki kadınların oranıyla ilgili karşılaştırmaya göre de her 9 erkeğin yanında 1 kadının milletvekili, üst düzey yönetici ya da idareci olduğu Türkiye sıralamada biraz yükseliyor: 110.

Dünya Ekonomik Forumu verilerine göre 2009 da Türkiye’de ilköğretime kaydolan her 100 erkeğin yanında 97 kız çocuğu kayıt yaptırmıştır. Dünya Ekonomik Forumu raporundaki verilere göre Türkiye’de bir sene içinde kadın-erkek karşılaştırmasında ücret eşitsizliği kadınlar aleyhine arttı. Erkeklerin gelir artışı bir önceki seneye göre kadınların gelir artışından daha büyük oldu.

Kadınlar, ortalama olarak, erkeklerden yüzde 26 az kazanırken ev işlerinde erkeklerinkinden iki kat daha fazla yük taşıyor.

Avrupa’nın en doğurgan kadınları onlar ama aynı zamanda kıtanın en büyük antidepresan tüketici grubu.

Küresel cinsiyet eşitsizliğine ilişkin her yıl hazırlanan rapor, 2010 yılında da 134 ülkeyi kapsayacak şekilde yapılmış.

Bu raporda küresel çapta cinsiyet eşitsizliğinde sağlık ve eğitim durumlarında ilerleme sağlandığı belirtiliyor.

Ancak Türkiye bu 134 ülke arasında 126ncı sırada yer alabilmiş.

Türkiye’nin son sıraları paylaştığı ülkeler ise Fas, Suudi Arabistan, Çad, Yemen gibi ülkeler. Buna göre 2010 küresel cinsiyet eşitsizliği endeksinden seçilmiş bazı ülkelere göre sıralamalar şöyle gerçekleşmiş;

Ülke Endeksteki sırası

İzlanda 1

İsveç 6

İspanya 11

ABD 19

Yunanistan 58

İtalya 74

Meksika 98

Uriye 124

TÜRKİYE 126

Suudi Arabistan 129

Yemen 134

Türkiye’de kadına karşı cinsiyet eşitsizliğinin bu seviyelerde olması kuşkusuz ki üzücü ve düşündürücüdür.Dünya ekonomik Forumuna ait bir diğer veri siyasete katılım ile ilgili Türkiye siyasetteki eşitlikte dünyada 99. sıradadır. Demek ki hukuken eşitlik sağlanması uygulamaya ve günlük hayata geçirilemeyince tek başına etkili olamamaktadır. Çağdaşı olan bir çok devlet kadınından önce bazı hakları kazanan Türk kadınının haklarını tam olarak kullanabildiğini söylemek gerçekçi değildir. Türk kadınlarının bir kısmı okula gönderilmeme, küçük yaşta zorla evlendirilme, imam nikahlı, çok eşlilik, töre cinayetleri gibi sorunlarla karşı karşıyadır. Kadınlar halen dayağa, istismara, tecavüze, her türlü tacize kadar her türlü şiddetin mağduru olmaya da devam ediyor.

– Üzerinde önemle durmak istediğim bir konuda şu: Birkaç ay önce erken çocukluk kitaplarında yapılan bir araştırmada toplumsal cinsiyet ayrımcılığının çocuklara daha o yaşlardan itibaren aşılandığı ortaya çıkmıştır. Çocuk kitaplarında genellikle kız çocuk annesine temizlik ve kek yapmasına yardım ederken, erkek çocuklar babalarına tamiratta ve araba yıkama gibi konularda yardım etmektedir. Doğrudan olmasa bile, dolaylı olarak toplumsal cinsiyet çocuklara aşılanmaktadır. Bu nedenle okuma ve ders kitaplarında ayrımcılık yapan resim ve bilgilerin çıkarılması ve kadın erkek eşitliğini vurgulayan örnekler konmasında da devletimize görev düşmektedir.

Kadınlarımızın karşılaştığı temel sorunlara devam edecek olursak Kadınların çalışma hayatında gizli de olsa ayrımcılık sürmektedir.-Kadın çocuk dünyaya getirdikten sonra olması gereken ücretli izin hakkı son derece sınırlıdır. Kaldı ki doğum sonrasında izin aldıktan sonra işine dönmesi kimi zaman sıkıntı olmaktadır.

Siyasal hayata erkeklerle eşit şekilde katılamadığına daha önce değinmiştim. Kadının katılmadığı bir yönetimde ise gerçek demokrasiden değil ancak eksik temsilden bahsedilebilir. Bu nedenle pozitif ayrımcılık olarak görülen bazı ilkeleri en azından kadının eşitsizliğe uğramaması ve hakkı olanın verilmesi şeklinde bir politika izlenmesi gerekmektedir.

Devlet kadına yönelik her türlü antlaşma, sözleşme, bildirgelere imza atsa da bunların gerekleri tam olarak uygulanmamaktadır. Gördüğünüz gibi hukuki çerçevelerin kurulmuş olması içi doldurulmadıkça bir işe yaramıyor. Kadın eşitsizliği sadece kadınların değil, demokrasinin sorunudur.

Türk kadınının haklarını kullanabilmeleri için öncelikle eğitim fırsatların adil olarak yaratılması ve kaynakların kullanımında gerçek bir eşitlik içinde yararlanması gerekmektedir. Bu gün Türkiye’de kadınların % 20 si okuma yazma bilmemektedir. Bu oran doğu ve güneydoğu Anadolu da daha da ürkütücüdür. İzlenecek kapsayıcı bir politika ile bir yandan ailede, eğitimde, çalışmada, iş hayatında yani toplumsal yaşamın her aşamasında eşitliğin sağlanması şarttır. Bu da ancak ve ancak eğitimle sağlanabilir. Konuşmama son verirken “eğer bir erkeğe öğretirseniz yalnız bir kişiye öğretmiş olursunuz. Eğer bir kadına öğretirseniz bir millete öğretmiş olursunuz” vecizesinin sloganımız olmasını dileyerek tüm kadınların Dünya kadınlar gününü kutlarım.

KAYNAKÇA

Akyılmaz,Gül.(2000).İslam ve Osmanlı Hukukunda Kadının Statüsü.Konya:Göksu Ofset Matbaa.

Alkan,Türker.(1981). Kadın-Erkek Eşitsizliği sorunu. 100.Doğum Yılında Atatürk’e Armağan Dizisi. Ankara: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları.

Armağan,Servet.(2007). Modern Hukukta ve İslam Hukukunda Kadın Hakları Üzerine Düşünceler. İstanbul:Arıkan Basım Yayım.

Bozkurt,Gülnihal. (1996). Cumhuriyet Öncesi ve Sonrasında Türk Kadınının Hukuki Durumu. İlk Kadın Mitinginin 75. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu. Ankara: Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi.

Bozkurt,Gülnihal.(2002). Türk Kadınının Türk Medeni Kanunundan Önceki Hukuki Durumu.Türk ve Alman Özel Hukukunda Kadın.Ankara:Alman Kültür Merkezi.

Daver, Bülent.(1970). Kadınların Siyasal Hakları. AÜSBFD. 23, 121-130.

Dikmen,Mehmet.(1981),İslamda Kadın Hakları.İstanbul:Yeni Asya Yayınları.

Dünya Ekonomik Forumu Raporu, www.weforum.org/docs/WEF-GlobalcompetitivesReport-2010-11 pdf.

İnan,Afet.(1968). Atatürk ve Türk Kadın Haklarının Kazanılması, Tarih Boyunca Türk Kadınının Hak ve Görevleri.İstanbul :Milli Eğitim Basımevi.

Kılıç-Denman,Fatma.(2009). II. Meşrutiyet Döneminde Bir Jön Türk Dergisi: Kadın.(1.bası).İstanbul: Libra Kitapçılık ve Yayıncılık.

Kurnaz, Şefika. (1992).Cumhuriyet Öncesinde Türk Kadını (1839-1923).Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.

Onay, Perihan.(1968).Türkiye’nin Sosyal Kalkınmasında Kadının Rolü. Ankara:Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Sancar-Üşür, Serpil(Temmuz 2008). Türkiyede Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği: Sorunlar, Öncelikler ve Çözüm Önerileri, “KadınErkek Eşitsizliğine Doğru Yürüyüş: Eğitim, Çalışma Yaşamı ve Siyaset” Raporunun Güncellenmesi. Ankara:Tüsiad, Kagider .

Sevim,Ali- Tural, M.Akif- Öztoprak,İzzet. (2006) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri. Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi.

Tekeli, Şirin- Koray, Meryem.(1991). Devlet-Kadın-Siyaset. Ankara: TÜSES.

Zihnioğlu,Yaprak.(2003).Kadınsız İnkılap, Nezihe Muhiddin,Kadınlar Halk Fırkası,Kadın Birliği, İstanbul:2003 Ekim.