Prof.Dr.Semih BASKAN’ın 10 Kasım 2012 Atatürk’ü Anma Toplantısında yaptığı konuşma

Ankara Üniversiteliler Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr.Semih BASKAN’ın 10 Kasım 2012 tarihinde Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbni Sina Hastanesi Hasan Ali Yücel Konferans Salonunda Atatürk’ü Anma Toplantısında yaptığı konuşma:

Değerli Meslektaşlarım;

Cumhuriyetimizin kurucusu ve devrimlerimizin mimarı Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 74.yılında onu bir kez daha anmak ve en içten bağlılıklarımızı ifade etmek için bir araya gelmiş bulunuyoruz. Katılımlarınızdan dolayı Genel Cerrahi Anabilim Dalımız ve şahsım adına en içten şükranlarımı sunarım.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi “Cumhuriyetin ilk Tıp Fakültesidir” . 1991 yılında Ankara Tıp Fakültesine Dekan olarak atandığımda bu sloganı ortaya çıkarmış ve değişik platformlarda da seslendirmiştim. Bir süre sonra bu slogan herkesçe benimsendi ve kullanılır hale geldi. Bu da bana bugün büyük bir mutluluk vermektedir. İşte Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıldönümünde ben bu sloganın hikayesini sizlere aktarmak ve paylaşmak istiyorum.

Değerli Meslektaşlarım;

Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda tüm Anadolu yakıp yıkılmış, insanlar bulaşıcı hastalıklar ile mücadele etmekten bitap hale düşmüşlerdi. Ülkede sadece 554 tane hekim bulunmakta ve her hekim başına yaklaşık 20.000 kişi düşmekteydi. O dönemde sadece İstanbul’da Darülfünun’a bağlı bir Tıp Fakültesi bulunmakta ve burası da sadece erkek öğrenci almakta idi.

1 Mart 1922 tarihinde TBMM 1.Dönem 3.Yasama Yılı Açılış Konuşmasında Mustafa Kemal Atatürk :

“Efendiler, ulusumuzu güven içinde yaşatmak amacımız olduğu gibi, onun sağlığına özen göstermek ve olanaklarımızın elverdiği oranda sosyal acıları dindirmek de hükümetimizin görevlerindendir.Bu cümleden olmak üzere ülkemizin doktor ihtiyacı olanakların elverdiği oranda karşılanmaya çalışıldı.1920 yılında 260 doktor görevli idi. Bu sayı, bu geçen yıl zarfında 312’ye yükseltildi.Elli doktor daha bulunup doktorsuz ilçelere gönderilmeleri düşünülmektedir” diye sıkıntıları dile getiriyordu.

Yukarıda belirtilen gerekçeler nedeniyle 1922-1923 eğitim öğretim yılında İstanbul’da Tıp Fakültesine ilk defa 7 kız öğrenci alınıyordu. Bu öğrenciler 1927 yılında mezun olduktan sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün direktifleri ile Avrupa’ya gönderilecekler orada eğitimlerini bir süre daha devam ettirdikten sonra yurda dönerek önemli görevlerde bulunacaklardır.

Bu kez 1 Mart 1923 tarihinde TBMM 1.Dönem 4.Yasama Yılı Açılış Konuşmasında Mustafa Kemal Atatürk :

“Salgın ve bulaşıcı hastalıklara karşı savaşın gereği düşünülürken en akla sıhhi önlemlerin uygulamasını yapan  doktor ve sağlık memurları gelir. Geçen yıl ülke içinde memur olarak çalıştırılan doktor sayısı 337 ve sağlık memuru sayısı ise 434 idi. Ülkenin ihtiyacını karşılamaktan uzak olan bu sayıların bu yıl kısmen uzak yerlerinde doktor maaşlarının arttırılması, kısmen askeri doktorların bir kısmının terhis ve çalıştırılmaları yoluyla çoğaltılması ve aynı zamanda okuldan çıkacak doktorlarımıza mecburi yüklenmesi ve daha çok doktor yetiştirilmesi önlemleri alınarak bugün görülen boşlukların doldurulması düşünülmüştür.”  diye  yaşanan sıkıntıları dile getiriyordu.

Mustafa Kemal Atatürk’ün hep aklında Cumhuriyeti kurduğu başkent Ankara’da 2.bir Tıp Fakültesini hizmete açmak fikri yatıyordu.

Bu doğrultuda 1 Kasım 1936’da TBMM 5.Dönem 2.Yasama Yılı Açılış Konuşmasında Mustafa Kemal Atatürk :

“Yükseköğretim için, Ankara Üniversitesini kurmak yolunda, Tıp Fakültesinin yapımından başlayarak, yeni ve en zor çabaların harcanmasını dilerim.” şeklinde isteklerini ortaya koyuyordu.

1 yıl sonra 1 Kasım 1937’de TBMM 5.Dönem 3.Yasama Yılı Açılış Konuşmasında Mustafa Kemal Atatürk :

            “Bunun için ülkeyi şimdilik üç büyük kültür bölgesine ayıran, batı bölgesi için İstanbul Üniversitesinde başlanmış olan reform  programının daha köklü bir biçimde uygulanmasıyla Cumhuriyete gerçekten modern bir üniversite kazandırmak, merkez bölgesi için, Ankara Üniversitesini az zamanda kurmak gerekir. Doğu bölgesi için Van gölü sahillerinin en güzel bir yerinde, her aşamadaki okulları ve bunlara ek olarak üniversitesiyle modern bir kültür şehri yaratmak yolunda şimdiden harekete geçilmelidir.”şeklinde dilek ve temennilerini dile getiriyordu.

M. Kemal Atatürk’ün bu dileği 2. Dünya Savaşı’nın başlaması ve bunun getirdiği ekonomik zorluklar nedeniyle uzun süre ertelenmek zorunda kalıyordu. Savaşın sona ermesiyle birlikte bu proje tekrar gündeme getiriliyordu. Bu konudaki en büyük çabayı harcayanların başında da zamanın Milli Eğitim Bakanı Hasan Alî Yücel geliyordu. Bu uğurda 2.Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Başbakan Şükrü Saraçoğlu’nun da yoğun emek ve çabalarını unutmamak gerekir.

Sonuçta Ankara Tıp Fakültesi 19 Ekim 1945 tarihinde hizmete açılıyordu. Öğrenciler stajlarının bir bölümünü Ankara Numune Hastanesinde, bir bölümünü ise Cebecideki Gülhane Hastanesinde görmekteydiler. Temel Bilimler eğitimlerini ise Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsünün bulunduğu mekanda almaktaydılar. Tıp Fakültesi Dekanlığı da burada bulunmaktaydı. Bu arada yeni Tıp Fakültesinin inşası için uluslar arası bir proje yarışması düzenleniyor ve sonuçta bu yarışmayı Fransız mimar Jean Walter kazanıyordu.

2.Cumhurbaşkanı İsmet İnönü fakültenin açılışında anı defterine şunları yazıyor idi: “Ankara Tıp Fakültesinin ilk dersini dinlemekle bahtiyar oldum. Bu günü hayatımın kıymetli bir hatırası sayacağım.İsmet İnönü 19/10/1945.

Bu açılış töreninde Milli Eğitim Bakanı Hasan Alî Yücel son derece anlamlı bir konuşma yapıyordu. Bu tarihi konuşma,  kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin bilime, üniversiteler anlayışa ve ülkenin sağlık sorunlarına bakışlarını yansıtması açısından son derece önemliydi.

“Ankara Tıp Fakültesi kolay kurulmamıştır. Öğretim üyeleri, laboratuar ve klinikleri bulmak, öğretici arkadaşları vazifelerinden ayırarak yeni tıp fakültesine hizmetlerini temin etmek için büyük gayretler sarf ettik. Millî Savunma, Sağlık Bakanları sayın arkadaşlarım Artunkal ile Sadi Konuk’a, Genelkurmay Başkanı Sayın Orbay’a şükranlarım derindir. Teşkil ettikleri hükümetlerde eğitim sorumluluğunu bana vermek güvenini göstermiş olan ve millî eğitim işlerinde başarılarımız için en müessir yardımlarını bağışlayan iki Başbakanıma duyduğum bağlılık ve saygıyı burada belirtirim. Ankara Tıp Fakültesi’nin kurulması teşebbüsüyle Refik Saydam, bu teşebbüsün başarılmasındaki yakın ilgisiyle Şükrü Saraçoğlu adlarını bir şükran konusu olarak bizden sonra geleceklere tevdi ederim.19 Ekim 1945, tarihimizde bahtiyar bir günün ve bahtiyar edecek bir günün işareti olsun. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni hep beraber kutlayalım.”

Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in bahsettiği Doktor Refik Saydam kimdir sorusuna yanıt aramak gerekir. Doktor Refik Saydam Mustafa Kemal Atatürk’ün kurtuluş mücadelesini başlattığı Samsun’a Bandırma vapuru ile giden ekip içerisindeki dava arkadaşlarından biriydi.  Kendisi 3 dönem Sağlık Bakanlığı yapmış ve bulaşıcı hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde tüm dünyaya örnek olabilecek çabaların ve girişimlerin altına imza atan bir devlet adamıydı. 25 Ocak 1939-8 Temmuz 1942  yılları arasında da Başbakan olarak bu ülkeye önemli hizmetler veren saygın bir kişiliktir. Ama ne yazık ki bugün yıllardır yoğun emek verdiği kurumundan ismi silinerek buraya Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Genel Müdürlüğü ismi yakıştırılmaya çalışılmıştır.

19 Ekim 1945 tarihinde Tıp Fakültesinin törenindeki açılış dersini Doçent Doktor Kamile Şevki Mutlu hocamız veriyordu. Bu dersin bir kadın öğretim üyesine verdirilmesi genç Cumhuriyetin bilime  ve kadınlara gösterdiği özenin önemli bir göstergesiydi. Daha sonra bizlerin Histoloji ve Embriyoloji kürsüsünde hocamız olan Profesör Doktor Kamile Şevki Mutlu Türkiyenin ilk kadın patoloğu ünvanını alan ve Mustafa Kemal Atatürk’ün eğitim için 1933-1935 yılları arasında Almanya’ya yolladığı ilk kadın doktorlarımızdan biriydi. Profesör Doktor Kamile Şevki Mutlu hocamız bu özelliğine ilaveten tarihi bir görevi de üstlenmiştir. Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atatürk’ün 10 Kasım 1938 tarihinde vefatından sonra Ankara’da Etnografya Müzesinde muhafaza edilen aziz naaşının  yeni yapılan Anıtkabir’e 1953 yılında nakli esnasında katafalkın açılması, naaşın çıkarılması ve yeniden tahnit işlemini gerçekleştiren kişi olmak onuruna ulaşmıştır.

İşte bizler Ulu Önder Atatürk’ün direktifleri ile kurulan Türkiye Cumhuriyetinin ilk Tıp Fakültesinin mezunları olmak onurunu ve gururunu bizden sonraki nesillere de taşımak gibi tarihi bir görevi üstlenmiş şanslı kişileriz.

Ulu Önderimize bir kez daha bağlılığımızı ve devrimlerine sahip çıkmaya devam edeceğimizi vurgulamak isteriz. Saygılarımızla.